Evliya Çelebi'nin Anlatımıyla ; Abartmanın yeri mi?
Evliya Çelebi'nin Anlatımıyla ; Abartmanın yeri mi?
Geziye başladığımdan beri dokuz hükümdar, yetmiş v£ziriîe şereflendim Bir gün Halep'te , Murtaza Paşa'nın hünkâr bahçesinde idik.Havuz başında oturuyorduk. Zevk safa düşkünü bazı kimselerle
sohbet ilerlemişti. Lâf aramızda bazdan desteksiz atıyordu.
Anlatılanların yalan olduğunu söylemeden edemedim.
Murtaza Paşa onlardan yana oldu. Şakacıktan yalan söyleyenleri
pohpohladı da pohpohladı. Murtaza Paşanın kapı yoldaşı,
sırdaşı Yahya Efendi anlatıyordu:
- Bir tarihte Tabam Yassı Mehmet Paşa komutasındaki kırk
bin asker ile Erzurum'da kışlamıştık. Revanın kuşatıldığı haberi
geldi. Mevsim kış. Yardıma gitmemiz lâzım. Yola çıktık. Bir
mızrak boyu kar vardı. Karlan aça aça yedi günde güç belâ
Deve Boynu denilen yere geldik. Kar üstünde çadır kurduk. Gece
tipi, boran ve kızıl kıyamet çekerek orada yattık.
Sabahleyin kalktığımızda ne görelim! Bütün çadırlan kar örtmüş.
Askerler üşümüş. Üç bin garibin el ve ayaklan donmuş.
Yüzlerce at ve deve öylece buz kesmiş. Kimsede güç, takat
kalmamış. Çadırları bozacağız ama nasıl?
Tabam Yassı hemen bazı piyade ağalarını Hasankale'ye ve
çevre köylere gönderdi. On binden fazla eli kürekli, kazmalı
insan gelip Deve Boynunda yol açtı
Gece oldu, iş değişti. Yağan kar aplan yollan tekrar kapattı.
On iki gün biz yol açmaya çalıştık; kar yağdı, açtığımız yollan
doldurdu. Asker dayanamadı.
- Bre Paşa, bizi kırmak mı istersin? Revan Kalesini şah alırsa
baharda ister istemez geri alınz. Şimdi tez Erzurum'a dönelim.
Paşa korkuyordu:
- Padişah Efendimize ne cevap veririz?
Askerler:
- Padişaha durumu biz de izah ederiz, dediler. Ne olur, bu
Allah kullannı Erzurum'un bu soğuk cehenneminden kurtar.
Bütün askere dön emri verildi. Hazinemiz, cephanemiz kar alünda
kaldı. Mehmet Ağa canından bezdi. Kemerinde olan iki
bin altını hançeri ile kazarak yere gömdü. Bir bulut parçasını
işaret koydu. Düşe kalka Erzurum'a geldik.
Havuzbaşında sohbet devam ediyordu.
- Sultanım, sözü uzatmayalım. On ay soma kar eridi. Mehmet
Ağa adamlan ile birlikte Deve Boynuna gitti. Alünlanm
gömdüğü yeri ararken bakti ki, işaret koyduğu bulut gökyüzünde
öylece duruyor. Hizasında toprağı kazınca altmlannı
buldu. Kemeri ile birlikte alıp şehre döndü.
Yahya Efendinin böyle yalan söylediğini işitince aklım başımdan
gitti. Halep'in ileri gelenleri, âlimleri de oradaydı. Anlatılanlara
hepsi güldüler. Bazdan Yahya Efendi'yi haklı çıkaracak
yorumlar yapıyordu:
Mehmet Ağa soylu kimsedir. Haram yemez. Altınları helâlmiş
demek, bıraktığı yerde bulur tabii.
Murtaza Paşa bile olaya şahit olduğunu söyledi. Oysa o yıllarda
dünya ve ahireti bilmez, kara kaşlı bir sarıkçı çırağı idi. İtiraz
ettim. Kimse oralı olmadı. Nedense herkes Yahya Efendi'yi
haklı çıkarma telâşındaydı. Baktım itiraz ile olmayacak.
Bir olay da ben anlatüm:
- Bir tarihte Kırım hanlarından İslâm Giray Han ile Moskof a
sefer etmiştik. Hesapsız ganimet malı ile geri döndük. Mevsim
kıştı. Bu kadar ganimet malı ile geldiğimiz yoldan gitmek tehlikeli
idi. Bir kar, bir tipi ki anlatamam. On yedi gün, on yedi
gece gittik ama ancak bir arpa boyu yol almışız. Bir gece öyle
soğuk oldu ki yedi yüz esir dondu. Bin kadar Tatar'ın eh ayağı
düştü. Yüzüme çarpan rüzgâr ile cehennem azabı çektim. Yedi
saat yaya yürüdükten sonra atıma bindim. Çok yorulmuştum.
Dört saat daha gittik. Birden altı yerden güneş göründü.
Tatar yaşlıları hayrette kaldılar. Çünkü Allah'ın âdetidir, güneş
doğudan doğar. Dört saat doğmayıp da böyle altı yerden birden
doğması korkuttu bizi. Dahası, bu altı güneşin her biri
asıl güneşten daha parlaktı. Gökten yere tuba ağan gibi iniyorlardı.
Doğu tarafı çok soğuk olduğundan doğudaki güneş
ışığı donmuştu.
Dinleyenler beni de yadırgamadılar. O zaman anladım ki, vezirler,
vekiller ve devlet adamları huzurunda biraz şakacılık ve
abartma yapmak lazımmış.
SEYAHATNÂMEDEN SEÇMELER...