MEKSİKA'DA OSMANLI İZLERİ
MEKSİKA'DA OSMANLI İZLERİ !!
Tarihin tozlu sayfalarını incelendiğinde, görülecektir ki Osmanlı’nın dünya coğrafyasında elinin ulaşmadığı yer nerdeyse yok gibi… “Cihan devleti“ bir devlet için bundan başkası da düşünülemezdi zaten.. Osmanlı’nın sadece bizzat hüküm sürdüğü topraklarda değil, dünyanın dört bir ucunda bir şekilde izine rastlanması, onun döneminin süper gücü olduğu ve tüm dünyaya bir şekilde etkilerinin ulaştığı gerçeğini doğrulamaktadir. Osmanlı’nın amacı, dünyayı hegemonyası altına almak değil, kendi kültürünü, hoşgörüsünü dünyaya yayarak gönülleri fethetmek, günümüzün “süper devletlerinin“ amacı ise kendi milli menfaatleri doğrultusunda, kaynaklara el koymak, ucuz yoldan kendi topraklarına taşımak, ulus devletlerin kültürlerini yok etmek ve kendine tabi uydu devletçikler kurmaktir. Osmanlı, darda kalmış, sömürülmüş, geri kalmış millet ve devletlerin yardımına koşmuş, en zor dönemlerinde bile yardım elini uzatmaktan geri durmamıştı. Osmanlı’nın izlerine rastlandığı bir bölge de Meksika..
İşte gazeteci Ali Murat Güven tarafindan hazırlanan haber ve Osmanlı’nın Meksika macerası: Mexico City kentinin en işlek caddelerinden birinde, gövdesi İznik çinileriyle kaplı zarif bir saat kulesi yükseliyor. Bu anıtın üzerinde yer alan plaket ise Türk toplumu olarak "özgüven duygusu" açısından nereden nereye geldiğimizin acıklı bir kanıtını oluşturuyor. Onu ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Türkiye'den bu denli uzaklarda, şimdilerde ülkemizin haritadaki yerinin bile doğru düzgün bilinmediği bir diyarda, bize dair, bizden izler taşıyan bir anıt. Daha doğrusu bir "kent mobilyası". Üstelik de geçen onca zamana inatla direnircesine hâlâ ilk günkü gibi tıkır tıkır çalışıyor. Sözünü ettiğim obje, Meksika'nın başkenti Mexico City'de, kentin en işlek bölgelerinden Bolivar Caddesi'nde bulunan bir saat. Bundan birkaç yıl önce, bir belgesel film çekimi için gittiğim Meksika'da gördüm onu. Ve sınırlı zamanım içinde de heyecan içinde birkaç kare fotoğrafını çekmeyi başardım. Bu ilginç anıtı bana elçilikten üst düzey bir yetkilinin değil, elçilik rezidansının Türk aşçısının göstermesi olayı daha da şaşırtıcı kılıyordu. Bizi kentte gezdiren Bolulu aşçı Hüseyin laf arasında -sanki çok sıradan birşeyden söz ediyormuş gibi- şu cümleleri mırıldandı: "Ağabey, biraz ilerde Osmanlılar'ın gönderdiği bir saat kulesi var. Eğer ilgini çekerse ona da bir bakarız!" İlgimi çekmek mi? Yalnızca saniyeler içinde "ilgi"den adeta patlama noktasına gelmiştim bile. Hüseyin'in sözünü ettiği kavşağa doğru ilerledik. İşte tam karşımızda duruyordu. Dedelerimizden asırlık bir yadigar, Osmanlı insanından Aztekler'in torunlarına sıcacık bir selam... Vakit tam da saat başıydı. O sırada içindeki gong sistemi bize selam verircesine çalmaya başladı. Çevresinde defalarca dönüp durdum. Kadranındaki rakamlar Arapçaydı. Zamanı birebir doğru göstermesinden saat bölümünde herhangi bir arızanın olmadığı anlaşılıyordu. Ön yüzüne gömülmüş olan plakette ise şu cümleyi okudum; "La Colona Otomana a Mexico. Septembre de 1910- Osmanlı Devleti'nden Meksika'ya, Eylül 1910“
Yıl 1909.. Osmanlı Devleti'nin en bunalımlı dönemi. Hem Balkanlar hem de Anadolu için için kaynıyor. Babıali, 31 Mart ayaklanmasının yol açtığı derin siyasal çalkantıları henüz üzerinden atamamış. 30 yıl süren II. Abdülhamid Han iktidarından sonra payitahtta biraderi Mehmet Reşad var. Yeni Sultan 27 Nisan günü göreve başlar başlamaz Doğu Anadolu ve Arnavutluk'ta birbiri peşi sıra patlayan ayaklanmalar kendisine acı bir biçimde " hoş geldin " diyor. Ancak bu devletin adı "Osmanlı" ve Osmanlı olmak da öyle kolay bir iş değil. Şartlarınız ne kadar çetin ceviz olursa olsun, altı yüz küsur yıllık onurlu bir geleneği ne yapıp edip yaşatmak gerekiyor. Osmanlı devletinin yazılı olmayan anayasasının yine yazılı olmayan bir kuralına göre, dünyanın her yerindeki mazlumları, dinleri ve milliyetleri ne olursa olsun kardeş olarak kabul etmek ve onlara göz kulak olmakla yükümlüsünüz. Tıpkı Kanuni'nin François'ten gelen o çaresizlik dolu mektuba "Sakın korkma, geliyorum" cevabını verip, ardından da bütün Avrupa'yı ayağa kaldırması gibi... İşte, Sultan Mehmed Reşad da tam o günlerde Meksika'ya karşı bu geleneksel sorumlulukla hareket ediyor. İstanbul'dan binlerce kilometre uzaktaki Aztekler'in yurdu, yakın zamanda çalkantılı bir devrime sahne olmuş ve ülke dökülen onca kanın ardından kısmen de olsa istikrarlı bir siyasal düzene geçmiştir. Sultan Reşad, Meksika'ya bir selam göndermek gerektiğini düşünür. Ardından da saraya bağlı mühendis grubuna "Meksika halkı ile Osmanlı halkının dostluğunu simgeleyecek kalıcı bir armağan hazırlamaları" yönünde talimat verir. Mühendisler de bu emir üzerine, birkaç aylık bir çalışmanın ardından, çağdaş Osmanlı mimarisinin esintilerini taşıyan, Arapça kadranlı ve dış yüzeyi İznik çinileriyle kaplı bir kent saati imal ederler.